An efficient heuristic for the multi-vehicle one-to-one pickup and delivery problem with split loads

In this study, we consider the Multi-vehicle One-to-one Pickup and Delivery Problem with Split Loads (MPDPSL). This problem is a generalization of the one-to-one Pickup and Delivery Problem (PDP) where each load can be served by multiple vehicles as well as multiple stops by the same vehicle. In practice, split deliveries is a viable option in many settings where the load can be physically split, such as courier services of third party logistics operators. We propose an efficient heuristic that combines the strengths of Tabu Search and Simulated Annealing for the solution of MPDPSL. Results from experiments on two problems sets in the literature indicate that the heuristic is capable of producing good quality solutions in reasonable time. The experiments also demonstrate that up to 33\% savings can be obtained by allowing split loads; however, the magnitude of savings is dependent largely on the spatial distribution of the pickup and delivery points

DISCIPLINE PROBLEMS FACED BY SCIENCE TEACHERS IN CLASSROOM MANAGEMENT AND SOLUTIONS FOR THESE PROBLEMS

The aim of this study is to determine the classroom discipline problems faced by science teachers in classroom management and the ways of solutions they have developed for these problems. The study was carried out in the fall semester of the 2019-2020 academic year. In the study, scanning method, one of the descriptive research methods, was used. The sample of the study consists of a total of 55 pre-service teachers, 30 of whom are male and 25 of whom are female. The data of the study were obtained through a questionnaire developed by the researchers. The questionnaire includes 6 open-ended questions to identify the classroom discipline problems faced by science teachers in the classroom where prospective teachers are observers. The participants were given approximately 20 minutes to complete the questionnaire. Science teacher candidates also completed the questionnaire within the specified time. The data obtained from the questionnaire were subjected to descriptive and content analysis. The data obtained from prospective teachers are presented in the findings section in a purposeful and detailed manner. 2 faculty members and 2 teachers created the themes and codes for each question by jointly evaluating the answers given by the preservice teachers to the questionnaire. It was determined that 2 faculty members and teachers agreed to a large extent on the results obtained. As a result of the study, the teachers; it was determined that they encountered behavioral problems such as indifference, disrespect, behavioral disorder, lesson adaptation, communication, psychological problem, and order. It was concluded that the negative behavior problems encountered were caused by teachers, students and environment. On the other hand, it was determined that behavioral problems, financial situation and technology were the basis of students' displaying behaviors that cause problems in the classroom. Another conclusion reached in the study is that students exhibiting undesirable behavior are exposed to various reactions. In the light of the results obtained, suggestions for solutions that can be developed by revealing the underlying reasons of students' undesirable behavior are presented.  Article visualizations

Türkiye’deki doğal Türk fındığı (Corylus colurna L.) popülasyonlarının durumu

Location and climate information of 18 natural Turkish hazel populations in Turkey is reported. Populations are small (mean area = 206 ha) and are found at 700 m to 1600 m above sea level. Mean annual temperature is 8.83 °C and (range: 6.9 - 11 °C) and mean annual precipitation is 654.28 mm (range: 477 - 952 mm) at population locations. The species is of interest in Turkey for plantation in arid and semi-arid regions but only three of the 18 population locations are classified as semi-arid. The rest of the populations are located in more humid environments. The genetic structure of these populations should be determined and a comprehensive gene conservation program should be put in place. A through genetic testing (provenance and/or progeny tests) should be conducted to determine suitable seed sources and families for plantation in semi-arid environments.Bu çalışmada Türkiye’deki 18 doğal Türk fındığı popülasyonunun konum ve iklim verileri irdelenmiştir. İncelenen popülasyonlar küçüktür (ortalama alan = 206 ha) ve deniz seviyesinden 700 ila 1600 m arasında bulunmaktadır. Popülasyon konumlarında yıllık ortalama sıcaklık 8.83°C (aralık: 6.9 - 11 °C) ve yıllık ortalama yağış 654.28 mm (aralık: 477 - 952 mm) olarak belirlenmiştir. Türün Türkiye’deki kurak ve yarı-kurak alanların ağaçlandırılmasında kullanılması yönünde bir ilgi vardır ancak incelenen popülasyonların sadece üçü yarı-kurak sahalarda bulunmaktadır. Diğer popülasyonlar daha nemli bölgelerde bulunmaktadır. Bu popülasyonların genetik yapısı belirlenmeli ve kapsamlı bir gen koruma programı gündeme alınmalıdır. Ayrıntılı köken (orijin) ve/veya döl denemeleri ile yarı-kurak sahaların ağaçlandırılmasında kullanılabilecek tohum kaynakları ve aileler belirlenmelidir

Medya ve Din Tartışmaları Sempozyumu 2-3 Nisan 2015, İstanbul Ticaret Üniversitesi

Medya gündelik hayatın belirleyici unsurlarından biri olarak işlev görmektedir. Bununla birlikte din de sosyal bir olgu olarak bireylerin yaşamını şekillendiren önemli bir misyona sahiptir. Bu bağlamda medyanın yayın faaliyetlerinde din faktörünü göz ardı edememesi/etmemesi ve kitle iletişim araçlarının çeşitli kişi/kurum/yapılar tarafından dini mesajların aktarımı amacıyla aktif olarak kullanılması gibi nedenler medya-din etkileşiminin çeşitli örneklerini ortaya çıkartmıştır. Modern dönemde dini mesajların aktarımı için kitle iletişim araçlarının bir zorunluluk olarak kullanılır hale gelmesi ve bireylerin de bu araçlara dini bilgi edinme noktasında sıkça başvurması medya-din ilişkisinin önemini artırmaktadır. Bu ilişki; dinin dijital ortamlardaki mevcudiyeti, medyada temsili, medyanın dini meselelerde temel bilgi kaynağı olması, dini kimlik ve aidiyet uzamı olması, çevrimiçi dinsel nefret söylemleri (İslamofobi) gibi birçok farklı konuya kadar genişletilebilecek bir alanı doğurmuştur

Türkiye’de Medya ve İslamofobi Araştırmaları

İslamofobi, son zamanlarda akademik çalışmalarda sıkça ele alınan bir konu olarak görünürlük kazanmıştır. Bu çalışmalar arasında ise medya ve İslamofobi ilişkiselliğini ele alan araştırmaların yoğunluğu dikkat çekmektedir. Çalışma kapsamında İletişim, Sosyoloji, Felsefe, İlahiyat alanlarında medya ve İslamofobi ilişkisini ele alan çalışmalar değerlendirilmiştir. Bu kapsamda, perspektif sunması açısından, öncelikli olarak uluslararası literatürde konu ile ilgili yer alan akademik metinlerin genel bir çerçevesi çizilmiş ve çalışmalarda karşılaşılan problemler yorumlanmıştır. Bu sonuçlarla birlikte; Türkiye’de geleneksel medya ve İslamofobi, sinema ve İslamofobi, sosyal medya/dijital oyunlar ve İslamofobi meselelerini ele alan tez, makale ve kitapların analizi yapılmıştır. Betimsel araştırma yönteminin kullanıldığı çalışmanın sonucunda, genel olarak medya ve İslamofobi ilişkisine odaklanan araştırmaların Türkiye’de oldukça geç başladığı ve konunun uluslararası literatüre göre yeterli düzeyde olmadığı belirlenmiştir. Ayrıca uluslararası literatürdeki ve Türkiye’deki medya ve İslamofobi çalışmalarının değerlendirilmesi sonucunda, bu çalışmaların felsefi yaklaşım problemi, tarihsel perspektif yoksunluğu ve kavramsallaştırma sorunu gibi birtakım problemler ihtiva ettiği ortaya çıkmıştır

Origin and Impact of Government Regulations

İnternet g&uuml;n&uuml;m&uuml;zde pek &ccedil;ok işlevinin yanında bilgi edinme s&uuml;re&ccedil;lerinde başvurulan &ouml;nemli bir kaynak konumundadır. Bu durum dini bilgi edinme pratikleri a&ccedil;ısından da ge&ccedil;erlidir. Bazı araştırma bulguları internetin dini bilgi arama/edinme s&uuml;re&ccedil;lerinde geleneksel bilgi kaynaklarıyla birlikte en &ccedil;ok başvurulan kaynaklar arasında olduğunu ortaya koymaktadır. Bu doğrultuda bu &ccedil;alışma &uuml;niversite &ouml;ğrencilerinin dini bilgi gereksinimlerini karşılama s&uuml;recinde kullandıkları bilgi edinme kaynakları ve bu kaynakların g&uuml;venilirliğiyle birlikte temelde onların internet &uuml;zerinden dini bilgi edinme s&uuml;re&ccedil;lerindeki eleştirel yeterliliklerine odaklanmaktadır. &Ouml;ğrencilerin dini bilgi arama/edinme s&uuml;re&ccedil;lerindeki eleştirel yeterliliklerini &ouml;l&ccedil;mek amacıyla, Eken ve Aydın (2018) tarafından geliştirilen, dini/enformasyonel i&ccedil;erikli internet sitelerinin değerlendirilmesine y&ouml;nelik kullanıcı merkezli kriterlerin baz alındığı &ccedil;alışma, Erciyes &Uuml;niversitesi İletişim Fak&uuml;ltesi &ouml;ğrencilerinden basit rastlantısal &ouml;rneklem tekniğiyle se&ccedil;ilen k&uuml;me &uuml;zerinde ger&ccedil;ekleştirilen ampirik bir araştırma niteliği taşımaktadır. &Ccedil;alışmadan elde edilen sonu&ccedil;lara g&ouml;re; internetin &uuml;niversite &ouml;ğrencileri i&ccedil;in en temel dini bilgi kaynaklarından biri olduğu; ancak bu yaygın kullanımın aksine &ouml;ğrencilerin internet ortamından elde edilen bilgilere yeterince g&uuml;venmediği ve anket formunda belirtilen kriterlere oranla alt-orta d&uuml;zeyde bir eleştirel yeterliliğe sahip olduğu ifade edilebilir. Bu sonu&ccedil; &uuml;niversite &ouml;ğrencileri i&ccedil;in eleştirel okuryazarlık becerisi kazandıracak eğitim s&uuml;re&ccedil;lerinin gerekliliğini ortaya koyması bakımından &ouml;nemlidirToday, the internet is an important resource which is used in information acquisition processes. This also applies to religious practice. Some research findings demonstrate that the internet is among the most frequently used sources in the process of religious information searching/acquiring with traditional sources of information. In this respect, this study focuses on the sources of information and the reliability of these sources in the process of meeting university students&#39; religious knowledge requirements and focuses on the critical competencies of these students in the process of acquiring religious knowledge on the internet. In order to measure the critical competencies of the students in the process of religious information searching, a study based on user-centered criteria for the evaluation of religious / informative websites, developed by Eken and Aydın (2018), is an empirical study conducted by the students of Erciyes University Faculty of Communication with a simple random sampling technique. According to the results obtained from the study; It can be stated that internet is one of the most basic sources for religious information for university students, but unlike this widespread use, students do not trust the information obtained from the Internet environment and have a moderate level of critical competency compared to the criteria specified in the survey form. This situation is important in terms of demonstrating the necessity of educational processes that will redound critical literacy skills for university students</p

Studies on The Adaptation of Quinoa (Chenopodıum quınoa Willd.) to Eastern Anatolia Region of Turkey

Quinoa (Chenopodium quinoa Willd.), an Andean crop, is native food plant of high nutritional value and its cultivation is increasing rapidly in the World. Background studies should be conducted on the determination of appropriate quinoa varieties for different ecologies for its cultivation to become widespread in a healthy way. This study was conducted in 2015 and 2016 in Erzurum and Igdir non-irrigation conditions in the Eastern Anatolia of Turkey. The locations have different ecological characteristics from each other. The field experiments were conducted with 9 varieties in each location in a randomized complete blocks experimental design with four replications. The grain yield and some related characteristics were examined in the study. The grain yield and related characteristics of quinoa varied significantly depending on varieties and locations in the study. According to the two-year results, quinoa cultivation is a risky in Erzurum which has a high altitude and short vegetation period. The grain yields ranged between 110-599 kg ha-1 and was found to be quite low. In the Igdır location, 933-1646 kg ha-1 of seed yield was obtained from the varieties. The earliest cultivar is Q-52, it has matured in Erzurum at 102 days, Igdir at 118 days. The latest maturation (138 days) was determined in the Oro de Valle cultivar in Igdir conditions. According to these results, moqu Arrochilla, Q-52, Oro de Valle, French Vanilla and Rainbow cultivars can be recommended for non-irrigated conditions of these locations provided that it is seeded early in the spring. However, Erzurum and similar locations are not suitable for the agriculture of this plant due to short plant growing period

Mineral Content Changes of Some Halophyte Species Evaluated As Alternative Forage Crops For Ruminants’ Nutrition

Mineral contents of herbaceous produced in rangelands with intensive composition of species are usually high and can meet the requirements of ruminants. However, it has been reported that mineral contents of the herbs produced in especially disturbed rangelands due to different reasons such as salinity and drought were less than the levels required by the grazing ruminants. Our aim was to determine whether Salsola dendroides, Salsola nitraria, Seidlitzia florida, Suaeda microphylla, Suaeda altissima, Petrosimonia brachiata, Kalidium caspicum and Alhagi pseudalhagi harvested in late autumn periods are adequate for ruminants’ mineral demands, and to reveal the potential P, K, Ca, Mg, Na, B, Cu, Fe, Mn and Zn contens of the browse grazed. This is the first scientific report on the mineral composition of the present species. For this purpose, a research was planned in a completely randomized block design with three replications in saline rangelands of Turkey’s Igdir Province between the years of 2012-2013. Results showed that there was a significant difference in mineral contents among species, and K. caspicum, S. dendroides and S. nitraria had a higher mineral contents compared to other species. While Ca, B, Fe, Cu, Mn and Zn contens of forages were adequate for ruminants’ demands, it was found that K content was low and P, Mg and Na were higher than the recommended values

Sağlık Hizmetlerinde Katılım Payı Uygulamasının Mali Sürdürülebilirliğe Etkisi

Çalışmanın amacı hastaneye başvurduklarında hastalardan alınan tedavi katılım payının sağlık hizmetinin mali sürdürülebilirliğine etkilerini ortaya koymaktır. Çalışma yapılırken nitel ve nicel yöntemler kullanılmıştır. Bu amaca ulaşma yolculuğunda literatürdeki çalışmalar, Kamu Hastaneleri Birlikleri yöneticilerinin anket vasıtası ile alınan ve analiz edilen görüşleri, konu hakkında Sağlık Bakanlığı yaklaşımları ve bağlantılı kurum istatistikleri kullanılmıştır. Ankete katılan yöneticilerden katılım payı alınmasını gerekeli görenler, Ülkemizde sağlık hizmetinin finansmanında sürdürülebilir bir mali sistem kurulmadığını ifade etmişlerdir. Ankete yöneticilerinin katılım payı uygulamaların sağlık hizmetinin mali sürdürülebilirliğine olumlu katkısı olduğuna inandıkları görülmektedir. Bu algının literatür taramaları, çalışmamızda aktarılan veriler, anket analizleri ile tutarlı ve uyumlu olduğu görülmektedir

Analysis of airborne pollen grains in Konya, Turkey, 2005

In this study, airborne pollen grains of Konya province were investigated using Durham sampler from January to December 2005. A total of 4420 pollen grains/cm(2) which belonged to 29 taxa and 9 unidentified pollen grains were recorded. From identified taxa, 19 belong to arboreal and 10 taxa to non-arboreal plants. Total pollen grains consist of 87,49% arboreal, 12,31% non-arboreal plants and 0,20% unidentified pollen grains. In the investigated region, from arboreal plant taxa Pinus spp. (21,63%), Fraxinus spp. (21,13%), Cupressaceae (15,84%), Ailanthus spp. (7,47%), Platanus spp. (3,80%), Acer spp. (3,28%), Populus spp. (1,86%), Sophora spp. (3,85%) and from non-arboreal plant taxa Chenopodiaceae / Amaranthaceae (4,77%), Poaceae (3,67%) were responsible for the greatest amount of pollen. During the study period, the pollen fall reached its highest level in March